Pazartesi, Şubat 18, 2002

Son haftalarda DÜNYA Gazetesi'nin "Çevre Kültürü" sayfasında yayınlanan ve içinde ÇEKÜL'ün de yer aldığı ya da ÇEKÜL mensuplarının gönderdiği haberlerden...



Nusaybin kenti yeni araştırmalara yöneliyor...



Güneydoğu Anadolu, uygarlık tarihinin önemli evrelerinin somut sonuçlarını varlığında taşır. Bu nedenle, geçmişi çok yönlü araştırmak isteyen bilginler ve gezginler için bu bölge, çekiciliğini tarihin her döneminde korumuş, bu coğrafya, değişik açılardan önemi oranında, hemen hemen bütün kutsal kitaplarda yerini almıştır. Günümüzde de yapılan her araştırma, insanlık tarihinin bir bilinmeyenini ortaya çıkarmakta, dünün karanlıkta kalmış noktaları ağır ağır aydınlanmaktadır...

Özellikle son yıllarda, bölgenin ve Türkiye’nin yaşamında çok yönlü etkileri olacak birbirini izleyen barajlar, onların yaratacağı yeni ortam, doğal-kültürel varlıklar açısından da tartışılmaya başlanmış bulunuyor. Bir dizi araştırma ve bazı kazıların yanı sıra, değişik kentlerin yerel yöneticileri, kamu-yerel-özel-sivil kesimlerin işbirliğine dayalı olarak, kentsel kimliklerinin niteliklerini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Girişimleri, daha şimdiden belirli bir yoğunluğa ve yaygınlığa ulaşmış olup, farklı yaklaşımları gündeme getiriyor.

Bunlar arasında Mardin’in ilçesi “Nusaybin”, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Şanlıurfa, Adıyaman, Gaziantep ve ilçelerinde, değişik kurum ve kuruluşların bilimsel araştırmalarına koşut bir çalışmayı başlatmış bulunmakta. Nusaybin Belediyesi ayrıca, kentin zaman içinde kazandığı tüm değerleri topluca yansıtmak üzere, “Tarihin Tanığı Nusaybin” başlıklı bir kitap yayımlayarak ilk adımı atmış. Bunu diğer etkinlikleri izliyor.

Bölgeyi İpekyolu’yla Ortadoğu’ya bağlayan sınır kenti Nusaybin, değişik dönemlerde “Çiftçilerin Kenti” olarak biliniyor. Büyük suların aktığı topraklarda oluşan kültürlerin ve inançların mirasıyla yüklü Nusaybin’in, bölge bütünü içinde ağırlıklı yeri olması nedeniyle, dönemin Kaymakamı Mehmet Suat İlhan, Belediye Başkanı Dr. Mehmet Tanhan, geçmişte olduğu gibi kentlerini bilim ve kültür çevrelerine açmayı kararlaştırmışlar. Ardından ÇEKÜL Vakfı Bölge Koordinatörü Nevin Soyukaya’nın önerileri doğrultusunda araştırmalar yoğunlaştırılmış, tarihsel-kültürel varlıkların korunması yolunda somut adımlar atılmış, kısacası Nusaybin’de yeni bir süreç böyle başlamış...

Bu doğrultuda, olanaklar dikkate alınarak bilimsel çalışmalar belirli noktalara yöneltilmiş. Öncelikle döneminin ünlü yapısı Aziz Mar Yakup Kilisesi, ÇEKÜL Vakfı Tasarım-Uygulama Birimi Sorumlusu Dr. Mehmet Alper-Doç. Dr. Berrin Alper’in başkanlığında ilgili uzmanlarca ele alınıp, ayrıntılı olarak rölöve-restorasyon projeleri üretilmiş. Projelerin yetkili kurullar tarafından onaylanmasıyla birlikte sondaj kazısı izni de alınmış. Anıtın çevresinde bulunan yapı kalıntıları, Anadolu’nun erken Hıristiyan dönemi mimarlık ortamı konusunda yeni ipuçlarına ulaşılması olasılıklarını büyütmüş.

Milattan sonra 338 yılında ölen, bu kısa öyküye konu olan “Nusaybin Okulu”nun kurucusu Aziz Mar Yakup’un mezarı, kilisenin bodrum katında yer almakta, günümüzde de ziyarete açık tutulmaktadır. Çok yönlü özellikler içeren, tarihin her döneminde önemini koruyan, sürekli eklerle geniş bir alanı yayıldığı anlaşılan bu yapılar topluluğu, “inanç turizmi” açısından da büyük bir olanağı sergiliyor. Nusaybin Belediyesi-ÇEKÜL Vakfı-Deyrul Zafaran Vakfı işbirliğiyle sürdürülen, yerel yönetimlerin çabalarıyla önemi oranında tanıtılmaya çalışılan bu kutsal merkez, bir kültürel bütünün parçası olarak gerekli ilgi odağı haline gelebilirse, Nusaybin’in Zeynel Abidin Camisi gibi diğer “ilginç yapıları”, sayıları gittikçe azalan “geleneksel konutları”, çok amaçlı kültürel etkinliklerde kullanılabilecek “hanı”, yeni bir anlayışla ele alınabilir, kente farklı bir ortam egemen olabilir.

Kentin önünde duran en büyük sorun, Türkiye-Suriye arasındaki sınır çizgisinin kentin kalıntılarının içinden geçmesi. Bu nedenle araştırmalar tam bir bütünlüğe ulaşamayıp, kentin geçirdiği evrelerde boşluklar bulunuyor. Oysa Nusaybin, çevresindeki birbirinden ilginç yerleşme yerleriyle Anadolu’nun kentsel tarihinin geçirdiği evrim açısından büyük önem taşıyan kültür merkezlerinden biri. Mardin’in UNESCO’nun “Dünya Mirası Listesi”ne alınması için çaba harcandığı bugünlerde, yakın çevresindeki değişik ölçekteki yerleşme yerlerinin de artık farklı yaklaşımlarla değerlendirilmesi gerekiyor.

“Tarihi Kentler Birliği” oluşum sürecine kurucu üye olarak katılan Nusaybin, doğal ve kültürel varlıkların korunmasında yerel yönetimlerin katkı ve sorumluluğunu belirlemede, iyi bir örnek oluşturmuş bulunuyor. Önce kentin tarihi kimliğini oluşturan yapıların ve çevrelerinin bilimsel araştırmaların ışığında değerlendirmeye alınması, yerel yönetimlerin güçleri oranında olayı başlatmaları, daha sonra diğer ilgili kurum-kuruluş-kişilerin desteğe çağrılması, Türkiye’de “yeni bir anlayışın” ilk işaretleri...


--------------------------------------------------------------------------------

BARTIN HAVZA BOYUTUNDA KORUMAYA
YÖNELİYOR...




Özel coğrafyasının yarattığı olanakları tarihin her
döneminde değerlendiren Bartın, artık farklı bir
yaklaşımı egemen kılmak istiyor. Bu, bir anlamda
kendini yeniden tanımlamayı, kendini yeniden
yargılamayı da içeriyor. Hiç kuşkusuz bu tanımlamada
değişik ölçekte yaklaşımlar, bizleri somut sonuçlara,
somut uygulamalara taşıyacak bir gündeme
yöneltecektir. Bu kaygılarla yola çıkıldığında,
"bölge", "havza", "kent" ölçeğinde düşünülmesi gereken
yaklaşımlar, ister istemez gündemin ağırlıklı ve
öncelikli maddesi olmakta, içinde bulunduğu coğrafya
da bunu gerektirmektedir.


Değişik ölçekte yaklaşımlar


Dün nasıl Bartın "Paflagonya" bölgesi içinde ayrıcaklı
konumunu korumuşsa, bügün de o değerlere sarılmak
istemektedir. Tarihe ve günümüze bu ölçekte
bakıldığında, doğu-batı, güney-kuzey yönünde bir dizi
kesişme noktalarının içinde Bartın, "ara kesitte"
durmaktadır. Coğrafyasının sınırladığı, o oranda
olanak sağladığı ortam, Bartın'ın Karadeniz'e dönen
yüzüdür. Doğal ve kültürel mirası korumada "Bartın
Çayı" belirleyici bir ögedir. Daha 1975 yılında UNESCO
dünyaya " Geçmişimiz İçin Bir Gelecek" sloganıyla
mimarlık yılını duyurduğunda, Safranbolu-Bartın-Amasra
bir doğal-kültürel havza olarak nitelendi ve
bütünleştirici çıkış noktaları daha o yıllarda
belirlendi.

Daha geniş bağlantı için de,
İstanbul-İzmit-Sakarya-Bolu'yu göz önüne alan,
Taraklı-Göynük-Mudurnu'nun eklenmesiyle zenginleşen
bir "kültürel yol" oluşturulmaya çalışıldı. Bu
"kültürel yol", ancak çeyrek yüzyıl içinde
gerçekleşmeye başladı. İşte bu noktada Bartın, bir
yanında Safranbolu diğer yanında Amasra'yla birlikte
doğal-kültürel değerleri bütünleştirmek, doğal yapının
sağladığı zenginliği korumak durumundaydı. Bu, ister
istemez Bartın Çayı'nın yeniden çok yönlü yaşama
geçmesini, farklı boyuta taşınmasını gerekli
kılıyordu. Çünkü Karadeniz'de böylesi bir olanağı
sunan akarsu azdı. ÇEKÜL Vakfı'nın önerisiyle başlayan
ve başarıyla sürdürülen "Akseki-İbradı Havzası
Projesi"nde olduğu gibi, birlikteliğe dayalı yeni bir
ortam yaratılabilirse, 1975 yılından günümüze uzanan
süreçte istenilen hedefe ulaşma şansı artırılmış
olacaktır.


Bartın'ın yüzü aydınlanıyor...

Bu gelişmelere koşut, Bartın'ın kentsel kimliğinin
korunması konusunda başlatılan çalışmalar, ilk
yıllarda yeterli hıza ulaşamamış,"Koruma Planı"
Safranbolu'ya birlikte tamamlanamamıştı. Oysa, kendine
özgü farklı değerler taşıyan Bartın, bu doğal-kültürel
havza içinde ayrıcalıklı yerini çoktan almış olacaktı.
Olumsuzluklara rağmen bu konuda çaba gösteren Mimarlar
Odası ve ÇEKÜL Vakfı gibi kurum ve kuruluşların
destekleri- sınırlı da olsa- artık sonuç vermekte,
birçok özgün özellikler içeren geleneksel konutlar
gerçek yüzlerine ağır ağır kavuşmaktadır.

Bursa'da toplanan "Tarihi Kentler Birliği" kuruluş
toplantısında Bartın Belediye Başkanı Rıza
Yalçınkaya'nın vurguladığı gibi, yeterli bilinçli
bireyin bulunduğu Bartın, kentsel dokusunun
çevresindeki doğal zenginliği daha fazla yanlışa
düşmeden değerlendirebilecek aşamadadır. Bunu havza
boyutuna taşıdığı gün, ortak zenginliğin kimlikli odak
noktalarından biri olacaktır.

Bu nedenle Bartın Belediyesi, sağlıklı kentleşme
yolunda kültürel değerlere öncelik vererek somut
sonuçlara yöneliyor. Nehir boyu çalışmasında ilk adım
olarak, geleneksel mekanlardan biri olan "Gazhane
Parkı" yeni düzenlemesiyle kullanıma açıldı. Kentin
"Hükümet Caddesi" önce yayalaştırıldı, daha sonra
birbirinden ilginç tarihi yapıların yüzleri temizlendi
ve onarıldı.


Bartınlıların kentlerini farklı bir açıdan
değerlendirmelerine neden olan bu girişimler, Bartın
Belediyesi- Bartın Valiliği Kültür Müdürlüğü-ÇEKÜL
Vakfı işbirliğiyle, özgün özelliklerini koruyan,
kimliğini henüz yitirmemiş geleneksel dokunun
iyileştirilmesi çalışmalarına yöneltildi. Ardından
Kültür Müdürlüğü'nün ve Makina Mühendisleri Odası'nın
bir ev alarak onarmaları, tarihe ve kültüre duyarlı
kişileri harekete geçirdi. Bu doğrultuda birikimli
mimarlar, "Çağlayan Değirmeni", "Bartın Bonmarşesi"
başta olmak üzere farklı işlevli yapıları,
kimliklerine uygun biçimde yeniden ele alarak, koruma
bilincinin somut örneklerle güçlendirilmesini
sağladılar.

Bundan sonraki ortak hedef ise, havza boyutu içinde
kamu-özel-yerel-sivil birlikteliğine dayalı olarak,
kentin özelliklerle yüklü geleneksel dokusunu
canlandırmak, insan ölçeğini yitirmeden tarihi-kentsel
dokuyla, nehir boyu gezinti alanlarını, bunlara bağlı
olarak park ve meydanları birbirleriyle buluşturmak,
daha yaşanabilir kimlikli bir Bartın yaratarak çok
yönlü özellikler içeren bir cografyayı ulusal ve
evrensel boyutlara taşımaktır.

Selda ÇELİKYAY
ÇEKÜL Vakfı Bölge Koordinatörü

--------------------------------------------------------------------------------


Nasreddin Hoca Akşehir'deki gelişmelerden mutlu




Türkiye'de " Kendini Koruyan Kentler " içinde Akşehir,
çok yönlü değerleriyle özel bir önem taşımakta...
Yıllardır Nasrettin Hoca'nın evrensel boyutlara ulaşan
kimliğinin yarattığı ortak değerlerin,
yazarların-çizerlerin kesintisiz sürdükleri özverili
çabalarla her yıl gelişen uluslararası etkinliklere ev
sahipliği yapan Akşehir, bir yandan zengin
tarihsel-kültürel varlığını da çağdaş öğelerle
geliştirerek geleceğe aktarmak istiyor. Yakın
çevresinde bulunan birbirinden ilginç arkeolojik
alanlarla, kenti donatan Selçuklu, Beylikler ve
Osmanlı döneminin önde gelen yapıtlarını birlikte
değerlendirme çabaları, somut sonuçlara yönelmeye
başlamış bulunmakta. Kentin bütününü ele alan,
anıtsal yapılardan sokaklara ve geleneksel konutlara
uzanan bir çizgide sürdürülen tasarım ve uygulama
çalışmalarının bir bölümü tamamlanmış olup, olanakların çok
sınırlı olmasına karşın diğer bölümler de yaşama
geçmek üzere.


Bilimsel destek


"Tarihi Kentler Birliği" kurucu üyesi olan Akşehir
Belediyesi, temel hedefinin, kentin tüm değerlerini
koruyan sağlıklı bir plana ulaşmak, kısa-orta-uzun
dönemli uygulamalarla "Nasrettin Hoca'nın aydınlık
yüzünün" kente yansımasını sağlamak olduğu belirtiyor. Belediye
Başkanı, ÇEKÜL Vakfı Akşehir Temsilcisi Dr. Nuri
Köksal, çalışmalarını, "Hıdırlık-Nasrettin Hoca
Türbesi ve Çevresinin Düzenlenmesi", "Seyit Mahmut
Hayrani Türbesi ve Çevresinin Düzenlenmesi", "Uzun Yol
Dış Cephe Yenileme Çalışmaları", "Taş Medrese'nin
Yaşama Geçirilmesi", "Atatürk Anıtı ve Çevresinin
Yeniden Düzenlenmesi" başlıkları altında
topladıklarını söylüyor. Her yıl 5-10 Temmuz tarihleri
arasında yinelenen "Nasrettin Hoca Şenlikleri"nde
geniş bir katılımla projelerini yaşama geçirdiklerini,
geçen yıl ülkemizden ve dünyadan katılan sanatçıların
birlikte açtıkları "Gülmece Parkı"nda da tüm gülmece
ustalarının heykellerini bir araya getirmeye
başladıklarını belirten Dr. Köksal, bunu kültürel sürekliliğin anlamlı bir
işareti olarak gördüklerinin altını çiziyor. Başkan, ayrıca ÇEKÜL Vakfı Eskişehir
Temsilcisi Yrd. Doç. Dr. Erkan Uçkan'ın sorumluluğunda ÇEKÜL Antalya
Temsilcisi Osman Aydın'ın oluşturduğu
birim tarafından aralıksız sürdürülen bu bilimsel
verilere dayalı destek ve çabaların, kentin kültürel
varlıklarının nitelikli uygulamalarla yeniden
donatılması sürecini başlattığını da vurguluyor.


Neler yapılıyor?

Öncelikle Nasrettin Hoca'nın türbesinin bulunduğu
çevreden başlayarak, Hıdırlık'a kadar uzanan alanda,
sanatsal-kültürel ortam yaratma girişimlerinin olumlu
sonuçları, çok yönlü özellikler taşıyan tarihi zengin
kentlerde iyileştirme çalışmalarının kentin kimliğini
belirliyen yapıtları odak noktası seçerek proje
üretmenin, sürece kazandırdığı ivmeyi göstermesi
açısından önemli bir örnek oluşturuyor. Bu nedenle,
Selçuklu döneminin ünlü eğitim yapısı Taş Medrese,
çevresinde birbirinden ilginç Akşehir'in geleneksel
konutlarının yer aldığı Seyit Mahmut Hayrani Türbesi,
yeniden değerlendirilecek alanlar olarak özellikle
seçilmiş bulunuyor. Yerel yönetim buradan
kalkarak, Akşehir'in kimliğini yitirmemiş sayısız
incelikler içeren evlerini korumayı, yeni kimlik
arayışlarında ulaşılması gereken temel hedef olarak
görüyor. Kültürel turizm açısından da önem
taşıyan geleneksel konutlar, uluslararası etkinlikleri
geleneğe dönüştürmüş bir kent için ayrı bir anlam taşıyor...


Bilime ve bilinçe dayalı bu tutarlı yaklaşımlar
istenilen düzeyde geliştikce, "Nasrettin Hoca'nın
aydınlık kenti" sağlıksız gelişmelerden sıyrılmış,
geçmişle gelecek arasında doğru köprü kurmuş olacak.
Kamu-özel-yerel-sivil birlikteliğine dayalı, sanat ve
kültür öncelikli bu süreçte, tüm Akşehirliler birleşmiş gözüküyor.