JOHANNESBURG
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA DÜNYA ZİRVESİ
Kayhan KAVAS
İçişleri Bakanlığı, Mahalli İdareler Genel Müdürü
Çevre sorunları, yirminci yüzyılın son çeyreğinde dünya gündeminde yoğun bir biçimde yer almaya başladı. Doğal kaynakların hızla yok olmaya başlaması, her türlü kirliliğin artması dünyamız için yakın gelecekte çok ciddi bir tehdidin açık işaretleri olarak algılandı. 1992 yılında Rio’da Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen “Çevre ve Kalkınma” konferansında bu konular ile ilgili geniş ve yüksek katılımlı müzakereler sonucunda alınan kararlar, daha sonraki yıllarda tüm dünyada her düzeydeki politikalar üzerinde derin ve önemli etkilerini gösterdi.
Aradan geçen on yıl içerisinde anılan konferans kararları, kararların uygulanma biçimleri ve sonuçları bir çok platformda yoğun biçimlerde tartışıldı, değerlendirmelere tabi tutuldu. Ortak kanı bu konulardaki çabaların daha ileriye taşınması gerektiği biçimindeydi.
İşte, Ağustos ayının sonlarında Johannesburg’da yapılan “Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi” 1992 yılında Rio’da yapılan toplantının bir anlamda devamı niteliğindeydi. Hatta birçok konuşmada ve yazışmada Johannesburg toplantısı, “Rio +10” olarak da adlandırılmıştır.
Bu toplantı ülkemizi resmi heyet üyeleri ve sivil toplum kuruluş temsilcileri olmak üzere 80 kadar kişi temsil etmiştir. Resmi heyetimizin başkanlığını Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer yapmışlardır.
Toplantılara tüm dünyadan yaklaşık 40.000 kişi katılmıştır. 100 adet devlet veya hükumet başkanı zirve boyunca konuşma yapmışlar, düşüncelerini dile getirmişlerdir.
Zirve ile ilgili toplantıların merkezi Johannesburg’daki beş katlı kongre merkezi olmuştur. Çok sayıda salonun olduğu bu merkezin en alt katında geniş bir basın merkezi de hizmet vermiştir. Bunun yanında değişik merkezlerde de zirve boyunca farklı başlıklar altında toplantılar düzenlenmiştir. Yerel Yönetimler, Su, Sivil Toplum toplantı başlıklarından bazılarıdır. Bu kadar çok kişinin katıldığı zirve için geniş güvenlik önlemleri alınmış, konaklama merkezleri, toplantı merkezleri, diğer etkinliklerin düzenlendikleri yerler arasında sürekli ve ücretsiz transfer imkanları sağlanmıştır.
Türkiye bu çok önemli toplantılara etkin biçimde katılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı zirvede bir konuşma yapmış, ayrıca Bulgaristan ile birlikte düzenlediğimiz ortak etkinlikte de düşüncelerini dile getirmişlerdir.
Rio konferansının en önemli iki sonucu olan “Sürdürülebilir Kalkınma” ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamada en önemli araç olan “Yerel Gündem 21” Johannesburg’daki tüm toplantılarda da iltifatlara mazhar olan kavramlar olarak öne çıktılar. Bilindiği gibi, Türkiye dünyada “Yerel Gündem 21” uygulamalarının en iyi örneğinin olduğu ülkelerden biri olarak deneyimlerini diğer ülkelere aktardı. Bulgaristan ile birlikte düzenlediğimiz ortak etkinlikte Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizin bu alandaki başarılarından övgü ile söz ettiler.
Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi 24 ve 25 Ağustos’da gerçekleştirilen ve “Taslak Uygulama Planı” üzerinde yoğunlaşan gayri resmi toplantılarla başlamıştır. Bu iki gün boyunca hem zirvenin işleyişi, müzakerelerin yöntemleri üzerinde görüşülmüş, hem de “Taslak Uygulama Planı” üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır.
Resmi açılış 26 Ağustos 2002 pazartesi günü yapılmıştır. Açılış töreninde Birleşmiş Milletlerin ve bağlı kuruluşlarının temsilcilerinin açılış konuşmalarından sonra gündem kabul edilmiş ve zirvenin işleyişine yönelik esaslar görüşülmüştür.
Daha sonra Uygulama Planı hakkında alınacak kararları kolaylaştırmak amacı ile “Viyana Oturumu” olarak adlandırılan toplantılara geçilmiştir.
Bu toplantılarda hazırlanacak metinde yer alması planlanan ana konularda uzlaşmaya varılabilmesi için alt gruplar oluşturulmuştur.
Bu guruplar:
- Enerji
- Finans ve ticaret
- Yönetisim
- Küresellesme
- Rio Prensipleri’dir.
Öte yandan, bir başka etkinlik de “Ortaklık Genel Oturumları” şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu oturumlarda aşağıda belirtilen tematik konu başlıkları tartışmaya açılmıştır.
- Sağlık
- Biyolojik çetitlilik ve eko sistemler
- Tarım
- Finans ve ticaret
- Teknoloji transferleri
- Üretim ve tüketim kalıpları
- Su ve sanitasyon
- Enerji
- Bölgesel Uygulamalar
Bu toplantılarda yukarıda belirtilen konularda temel ilgi gruplarını da içine alan interaktif tartışmalar ve ülke sunuşları gerçekleştirilmiştir.
Türk heyeti yukarıda belirtilen iki büyük toplantı yanında; AB ADAY Ülkeler Grubu Toplantılarına da katılmış ve bunlarla birlikte gerçekleştirilen çok sayıdaki yan etkinlikleri takip etmiştir.
Toplantılarda görüşülen konular bakımından gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında farklı uzlaşmazlıklar çıkmıştır. Başlıca uzlaşmazlık konuları;
- Yönetişim
- Ticaret
- Fakirliğin giderilmesine yönelik yardım konuları
- Enerji hedefleri
- Eko-etkilenme
- Kimyasallar
- İklim Değişikliği ve Kyoto
- Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk ilkeleri
- Tedbir alıcı yaklaşım ilkesi
- Diğer bazı kantitatif hedefler’dir.
Viyana Oturumunda yukarıda bahsedilen temel konularda uzlaşma sağlanamayan hususlarda anlaşma sağlanabilmesi için Bakanlar düzeyinde yapılan gayri resmi girişimler daha sonra “Johannesburg Oturumu” adıyla devam ederek mutabakat sağlanamayan pek çok konuda önemli ilerlemeler kaydedilmittir.
Bu yoğun çalışma ve çabaların sonucunda “Taslak Uygulama Planı” üzerinde gereken uzlaşmalar sağlanarak 2 Eylül 2002 tarihinde devlet ve hükümet bakanlarının biraraya geldiği zirveye mutabakat sağlanmış bir metin ile başlanması sağlanmıştır. Sağlanan bu mutabakat sayesinde “Siyasal Bildirge” taslağı üzerindeki tartışma ve görüşmelerin de başlayabilmesi imkanı doğmuştur.
Müzakereler esnasında “Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi” ve “Tatlı Sular” konularındaki Türkiye’nin özellikle rahatsızlık duyduğu hususlar metinlerden çıkartılmıştır.
Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi 4 Eylül 2002 günü Liderler Zirvesi ile birlikte sonra erdi.
Toplantı sonrasında bazı kesimler; gerek hükümetlerin isteksizliği gerekse bazı kar amaçlı ticari grupların etkileri sebebi ile zirvenin beklenen sonuçlar sağlayamadığı şeklinde görüş belirtirken, bazıları da zirvede bu kadar geniş konuların görüşülmesi sebebi ile konuların derinlemesine ve detayla tartışılmasının engellendiği ve bu nedenle de sorunlara karşı yapılan önerilerin yüzeysel kaldığını bu nedenle zirvenin istenilen yararları sağlayamadığını ifade etmektedirler.
Bunun tam tersi olarak da bu kadar önemli konuların zirvede gündeme gelerek tartışılmasının, görüşülmesinin, eylem planı hazırlanmasının, hatta hükümetlerden taahhütler alınmasının çok önemli ve başarılı bir başlangıç olduğunu savununlar da vardır.
Toplantılar sırasında ve sonrasında görülmüştür ki “çevre” konusu bugün tüm dünyanın üzerinde rahatlıkla anlaştığı ortak bir payda görünümündedir. Bu ortak paydada anlaşıldıktan sonra artık birbirinden ayrı ama aslında birbirleri ile yakın ilgili diğer konularda da ortak çözüm arayışlarına gidilmesi benimsenen bir yöntem olarak gözükmektedir.
Nitekim, bu zirvede tartışma konularına bakıldığında klasik çevre konularının dışında pek çok konunun da gündeme geldiğini görebiliriz.
Zirvenin en önemli sonuç belgesi olan Uygulama Planı, on bölümden oluşmaktadır. Bu on alandan önceden belirlenen beş öncelikli alanda (su ve halk sağlığı, enerji, sağlık, tarım ve biyolojik çeşitlilik) çeşitli eylemler ve taahhütler öngörülmektedir.
Örneğin; su ve halk sağlığı konusunda ülkeler 2015 yılına kadar temiz suya iyi sağlık koşullarına sahip olmayan kişi sayısının yarıya düşürülmesi için gerekli önlemleri almayı taahhüt etmişlerdir.
- Enerji konusunda, enerji hizmetlerine ulaşamayan iki milyar insanın da bu hizmetlere ulaşabilmesi hedefi konmuştur.
- Yenilenebilir enerji hedefleri ile ilgili olarak ülkeler arasında uzlaşma sağlanamazken, yenilebilir enerji kaynaklarının küresel enerji kaynaklarına oranının arttırılması Uygulama Planında yer almıştır.
- Sağlık alanında ise kirlilikten ve kirli sulardan kaynaklanan hastalıklarla mücadele yanında ülkeler insan ve çevre sağlığına zararlı kimyasalların üretim ve tüketiminin engellenmesi konusunda da anlaşma sağlamışlardır.
- Çölleşmeyle mücadele, kurak alanlarda tarımın geliştirilmesi ve böylelikle de yoksulluğun önlenmesi önemli hedefler arasında yer almıştır.
- Biyolojik çeşitliliğin korunması ve ekosistemin yönetimi için pek çok taahhütte bulunulmuştur. Bunlar arasında:
- Biyo çeşitlilikteki kaybın azaltılması için 2010 yılı hedeflenmiş,
- Balıkçılık alanında 2015 yılına kadar sürdürülebilir şekilde en yüksek verime ulaşılması,
- Gelişmekte olan ülkelerin ozon tabakasına zarar veren kimyasallara alternatif olarak çevreye duyarlı maddelere dönmesi,
yer almaktadır.
Sonuç olarak, zirve sonrasında hazırlanan eylem planları ve kurulan ortaklıkların başarısı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın da belirttiği gibi, ancak yapılacak uygulamalarla görülebilecektir.